IMBM: İçermeci, Akışkan ve Çağdaş Bir Matematik Araştırma Merkezi Denemesi

Yazar: Burak Gürel (Boğaziçi Üniversitesi, bgurel@boun.edu.tr)
Yıl: 2022-3
Sayı: 113

2004 yılının yağmurlu ve soğuk bir günüydü. Ayı, günü anımsamıyorum. Boğaziçi Üniversitesinde matematikçi olarak işe başlayalı iki sene dolmamıştı. Bölümden Betül Tanbay beni ve çok sevgili hocamız rahmetli Rahmi Güven’i yanına alarak bizi bir binaya götürdü. Daha doğrusu, götürmeye çalıştı. Ortada yol olmadığı için ancak ayakkabılarımız olduğu gibi çamura batarak ulaştık. Daha önce görmediğim bir köşesiydi yerleşkenin. “Bizi bir binaya götürdü” dedim değil mi? Bu da doğru değil. Ortada bir bina iskeleti vardı en fazla. Metruk sayılabilecek derecede ihmal edilmiş bir harabe demek mümkün. Fakat biz bina diye adlandırmaya devam edelim.

Görsel 1: IMBM Binası, Boğaziçi Ü. Güney Kampüsü.

Bu binanın rehabilite edilmesi ve bir araştırma merkezi olarak ülkeye hizmet vermesi fikrini ilk kez o zaman duydum. Böyle projeleri duyduğumda öncelikle kuşkuların ve imkânsızlık senaryolarının beynime üşüştüğünü itiraf etmeliyim. En önemlisi para ya da kibar deyimiyle finans kaynağı oldu. Ardından kimin matematikçilere ve matematikle yakından ilgili kuramsal araştırma yürütenlere bir bina vermeye razı olacağı sorusu belirdi. Evet, bina metruktu ama birilerine kullanım izni verilmesi gündeme geldiğinde mekânın müşterisi çok olacaktı. Bu soruların bir kısmına net bir kısmına hipotetik ama kabul edilebilir yanıtlar ortaya çıktı. Uzun sözün kısası, birçok bilinmezle birlikte gelse de önümüzde şahane bir proje vardı. Bilinmezlere Batül Tanbay’ın yanıtları çoğunlukla ikna ediciydi. Daha sonra bölüm içinde ve ilgili olabilecek insanlarla konuşulduğunda ortaya çıkabilecek gönüllülüğü ve enerjiyi görmek beni de heyecanladırdı.

1. Neden?

Bu soru benim için karışık. Türkiye’de üretilen kaliteli matematiğin yaygınlığı da derinliği de sınırlı. Öte yandan o yıllarda Türkiye’de birikmeye başlayan genç veya tecrübeli matematikçiler önemli bir veriydi. Bu insanların öncelikle İstanbul gibi dağınık bir kentte bir araya gelip, aynı alt araştırma konusunda olanların ortaklaşabilmeleri ve birbirlerinden esinlenmeleri gerekliydi. Bu esinlenme elbette kendi içimizde kalmamalıydı. Zaman içinde dünyanın önemli alan liderlerinin, kuvvetli araştırmacılarının konuk edilmesi, bu yolla hepimize örnek ve rol modeli olacak matematikçilerle camianın buluşturulması şarttı. Açıkçası öncelikle İstanbul’un bu kritik matematik anlama ve öğrenme eşiğine ulaştığını kavramak benim ötemde bir tespitti. Bu tespiti yapanlara ve bu yönde inisiyatif alan öncülere teşekkür ediyorum.

İstanbul Matematiksel Bilimler Merkezi (IMBM) yoktan bir bilgi birikiminin ürünü değildir. Önünde Institute for Advanced Study (IAS, Princeton), Mathematical Sciences Research Institute (MSRI, Berkeley), Institut des Hautes Etudes Scientifiques (IHES, Bures-sur-Yvette), Max Planck Institut (MPI, Bonn ve Leipzig) ve Mathematisches Forschungsinstitut Oberwolfach (MFO, Oberwolfach) gibi örnekler vardı. Bu merkezlerin her biri farklı sistemlerle çalışır. Kimi az sayıda sabit araştırmacı barındırır, kimiyse yönetici (ve yardımcıları) dışında sabit araştırmacı tutmaz, kimiyse doktora sonrası ve daha olgun araştırmacılara ziyaretçi sıfatıyla bir veya iki yıl geçici pozisyonlar verir. Birçoğu tematik dönemler (kabaca iki hafta ile üç ay arasında süreler) düzenler ve bu dönemlerde deneyimli ve genç matematikçiler seminerlerde konuşurlar, ikili veya çoklu tahta başı tartışmaları yaparlar, kimileri araştırma soruları bulurken kimileri sorularına cevaplar, yeni yaklaşımlar keşfeder.

Bu merkezlerin zaten var olan güçlü matematik bölümlerinin yanında önemi nedir? Temel işlevleri matematikçileri üniversite yapısında doğal olarak bulunan bürokrasiden kurtarmak, mümkün olduğunca yoğun ve tempolu matematik tartışmalarını sağlamaktır. Bu elbette bir bölüm idare etmeye, öğrenci işlerinden çeşitli komitelerde çalışmaya kadar varan yapıları sürdürmeye kıyasla lükstür. Fakat dünya yine de bu merkezlere yatırım yapar. Matematikçilerin bu merkezlerde geçirdikleri zamanın kıymeti süreyle ölçülemez. Nitelik ve yoğunluk belki yılın geri kalanındakinin çok üstüne çıkar. Sadece beynen değil, böyle merkezlere girince bahsettiğim bürokrasiden bedenen de uzaklaşma haliyle gelen izolasyon bu nitelik yüksekliği ve yoğunlukta vazgeçilmez bir rol oynar. Yayımlanan üst düzey makalelerde bu tip merkezlerde ve enstitülerde geçirilen zamanların ve yapılan tartışmaların şükranla anılmasına sanırım hepimiz alışığız.

Görsel 2: Georg Cantor Anıtı, Halle, Almanya.

Tüm bu kaygılardan hem zihnen hem fiziki olarak uzak kalarak özgür biçimde çalışma halini bence en iyi Cantor “Das Wesen der Mathematik liegt in ihrer Freiheit.” sözüyle özetlemiştir. Georg Cantor’un “Matematiğin özü özgürlüğündedir” diye Türkçeleştirebileceğimiz bu sözü, matematikçinin matematiğin özünde olan bu özgürlükle rezonansa geçmesiyle yükseleceği anlamına geliyor benim için. Bu nedenle az önce tarif etme gayretine girdiğim soyut ve somut özgürlük matematik-matematikçi ilişkisinde özlenen, peşine düşülen bir beden ve zihin halidir. Nitekim, yukarıda adlarını andığım merkezler ve benzerleri hedef tariflerinde şaşmaz biçimde matematikçilerin ve bilim insanlarının herhangi bir yayın, idari görev, ders verme kaygısı olmadan çalışmalarına fırsat vermeyi önemle not ederler.

2. Nasıl?

Bu sorunun ilk ayağı elbette finans. Bina nasıl içinde biraraya gelinebilir hale getirilecekti? Bilim insanlarının kullanmaya alışık olduğu birkaç teçhizat nasıl satın alınacaktı? Fakat bu sorunun bir öncesinde düşünmek gereken, binanın bu kullanılamaz haliyle de olsa bu amaca sunulup sunulmayacağıydı. Bu, her hayalin öncesindeki sorunun yanıtı kısaca “Zeitgeist”, yani zamanın ruhu.

İstanbul’un üç üniversitesinin rektörlük koltuklarında matematikçiler oturuyordu. Boğaziçi, Koç ve Sabancı üniversitelerinin o yıllardaki rektörleri İstanbul’da kapsayıcı ve özgür bir bilim araştırma merkezinin faydasında hemfikirdiler. Bu merkezin mekânı olarak Boğaziçi Üniversitenin yerleşkesinin seçilmesi hem doğal hem de üniversitem adına onurdu. Üçlü yönetim inisiyatifinin destekleriyle bu bina harabe haliyle İstanbul Matematiksel Bilimler Merkezi olmak üzere Boğaziçi Üniversitesi tarafından tahsis edildi. Ve ama gerisi?

Betül Tanbay’ın sanırım tek başına, değilse çoğunlukla tek başına, girişimleriyle özel sektörün eski ve önemli bir şirketi binayı bizim ihtiyaçlarımız yönünde rehabilite etmeyi kabul etti. Sadece inşaat kısmını değil, bazı teknolojik cihazların alınması ve hatta binaya ulaşan çamurlu yolun üzerinde keyifle yürünen (gelenler bilecektir) bir hale getirilmesini de bu şirket üstlendi. Bu “şartlı bağış” ile Boğaziçi Üniversitesi, içinde hiçbir şey yapılmayan bir harabeden, yoluyla ve misafirhane olarak kullanılacak birkaç odasıyla mütevazı bir matematik ve bilim merkezi kazandı. Bildiğim kadarıyla kullanılmayan bir binayı tahsis etmek dışında bir lira bile harcamadı. Elbette bina işlerken Boğaziçi Üniversitesi ısınma, elektrik, su ve temizlik gibi giderlerimizi karşıladı. Bunun için 15 yıllık süreçte görev yapmış idarecilerimize müteşekkiriz.

Kıymetin, zamanın da bir fonksiyonu oluşundan kaynaklı olsa gerek (!), 2004’te harabe olan bu bina yıllar sonra, aslında orada IMBM olmasa varlığından haberleri bile olmayacaklar tarafından mücevher muamelesi gördü. Haklılar, orada bir mücevher vardı, ancak o mücevher bina değil, mekânın 16 yıl boyunca içine doldurulanlardı. Yanlış anlaşılmasın, binamız çok güzeldi, bizim kıymetlimizdi. Her noktasını birçoğumuz defalarca incelemiş, eksikleri veya arızaları varsa önlem almaya çalışmışızdır. Bir kış günü konuğumuzun kaldığı odanın ısıtması arıza yapınca kişisel meselemiz gibi ilgilenmişizdir. Kahve makinesini özenle seçip almış, duvarları üç dönen tahtaları için kafa patlatmışızdır. Fakat bunları binayı gönendirmek için değil, içinde çalışanlar orayı yüksek matematik ve bilimle doldursun, huzur içinde ve özgürce işlerine baksın diye yaptık. Aradaki farkı anlamak herkes için kolay değil, biliyorum.

IMBM için çok sayıda matematikçi büyük özveriyle çaba gösterdi. Hepimiz bir hayale, kaliteye, ideale öykünerek, imece usulü bir yanından tuttuk. Seminer, çalıştay, ders serisi gibi etkinliklerin ilanlarının dünyadaki merkezlerinki gibi şık ve merkezin ciddiyetini yansıtır biçimde olması için ne kadar düşündüğümüzü, deneyler yaptığımızı anımsıyorum da… Bunlara ortaklık eden, o zamanki araştırma görevlilerimizden, meslektaşım matematikçi İhsan A. Topaloğlu’nun kulağını da bu fırsatla çınlatmış olayım.

Nasıl veya aslında nasıl değil sorusunun yanıtı da parayla değil olacak. IMBM bunca yılda taşıma biçimlerde edindiği ufak mali kaynaklar haricinde neredeyse bütçesiz çalıştı. Konuklarımızın birkaçına verebildiğimiz kalacak yer imkânı dışında, ziyaretçilerimiz her türlü masraflarını kendileri karşıladı. “Davet” ettiğimiz konuklara hemen hemen hiçbir finansal rahatlama sunamadık. İmkanımız olsa sunmak isterdik, ancak geriye dönüp bakınca anlıyorum ki matematik camiası davet edeni, edileni hep birlikte gönüllülük ve iyi niyet esasında birleşiyor ve matematik tartışma keyfi için birtakım fedakârlıkları zorlanmadan göze alıyor. Tüm bu etkinliklerin sonunda, yer yer çıkan türlü aksaklıklara rağmen, her zaman sadece övgü ve teşekkür duyduk. Bu genel deneyim bana IMBM sayesinde tanıştığım birçok üst düzey matematikçinin ne derece alçakgönüllü, sevgili Cem Yalçın Yıldırım’ın deyimiyle “matematik dervişi” olduğunu öğretti.

3. Nedir, Ne Olabilirdi?

IMBM’nin kuruluşunu sebeplendirmeye çalıştığım bölümde, dünyanın önemli araştırma merkezlerinin bazılarının isimlerini anarak bunların araştırmacılara mekân ve zaman sunma biçimlerinden ve bunun bizler için değerinden bahsetmiştim. Peki, IMBM nasıl bir yerdir?

Benim tecrübemde IMBM en çok Oberwolfach’taki MFO’ya benziyor. Benziyordu demeli, çünkü mekân bunda önemli yer tutuyor. Araştırmacıların birlikte uzun zamanlar geçirebildiği izole ya da saklı bir fiziki ortam. MFO elbette çok daha kapsamlı imkânlara sahip. Aynı ortamda çalışma, uyuma ve yeme tertibatına sahip ve çok sayıda ofis alanı barındıran bir mekân. Fakat sadece ziyaretçilerden oluşmasıyla, ikili, üçlü araştırma sürelerine fırsat vermesiyle ve düzenli tematik programları desteklemesiyle benzetiyorum. Bütün bunları bizim kıskanacağımız bir bütçeyle gerçekleştiriyor, ziyaretçi araştırmacıları Almanya’nın Karaorman bölgesindeki mekânında mümkün olduğunca dertsiz, tasasız olacakları biçimde ağırlıyor. 1944’te kurulan MFO artık dünyanın en önemli merkezlerinden şüphesiz. Fon kaynaklarını web sayfasında görebilirsiniz. Almanya Eğitim ve Araştırma Bakanlığından hepimizin çok iyi tanıdığı bazı markaların isimleriyle tarif edilmiş özel vakıflar, MFO’ya destek oluyor. Hatta 1991’den beri 35 yaşından genç matematikçilere verdikleri Oberwolfach Ödülü adında bir ödül var.

MFO gibi araştırma yoğun mekânlar neden önemli? 1986 yılında MFO’da gerçekleşen bir toplantıda Gerhard Frey (büyük) Fermat Teoremi (o zamanlar sanıydı) ile Taniyama-Shimura Sanısı arasındaki bağlantıyı iddia ettiği bir konuşma yapar. Frey’in iddiasını MFO ziyaretçisi matematikçi Ken Ribet dikkatle dinler. Ardından ikisi arasında uzun ve yoğun görüş alışverişleri olur. ABD’ye bu coşkuyla dönen Ribet aynı yıl içinde Frey’in iddiasını kanıtlar. Bu iddia ve kanıt sayesindedir ki 1995’te Andrew Wiles (Richard Taylor’ın yardımıyla) yüzyıllardır beklenen ispatla Fermat Sanısını Fermat Teoremi’ne dönüştürür. İşte bir araştırma merkezi bu an için yaşar, böyle anların umuduyla araştırmacıları besler.

IMBM 30 sene sonra MFO olur mu(ydu)? Olmazdı diyenlere söylenecek tek şey, IMBM veya benzerleri yoksa bir MFO umudumuz da yoktur.

Bu yazı için araştırma yaparken bence ilginç bir şey keşfettim. Meğer IMBM’nin yaştaşı bir enstitü varmış. Hemen hepimizin tanıdığı bu enstitü 2006’da kurulan The Hausdorff Research Institute for Mathematics (HIM, Bonn). Doğrusu HIM web sayfalarında gezinmek, yapabildiklerini görmek anlamlı destek gören bir araştırma merkezinin nerelere gelebileceğini öğrenmek bakımından hayat dersi gibi. Öyle ya, gıptayla karışık hayal kurmak bedava: MFO, HIM, IAS, IHES, MSRI düzeyinde bir IMBM ve elbette diğerleri.

4. Ne Oldu?

Bu bölüm kısa. Önceki bölümlerde örneklerini verdiğim desteklenmiş araştırma merkezlerinin vardığı yerler karşısında, neredeyse desteksiz biçimde yoktan ortaya çıkarılmış IMBM. Bir araştırma merkezi olmak üzere kişisel çabalarla ve özel bir kurumun mali ve diğer katkılarıyla hizmete girmiş IMBM’nin destek görmek yerine, mütevazı binasının elinden alınması.

Araştırmayı destekleme ana amacında olduklarını iddia edenler için en üst düzeyde çelişkili, bizler içinse aynı derecede hazin bir hal değil mi?

Önceki İçerik
Sonraki İçerik
- Son sayıyı sipariş vermek için tıklayın. -Newspaper WordPress Theme

Son eklenen yazılar

Avrupa Matematiği: Pullardaki Tarih

Yazar: Robin Wilson The Open University (Çeviri: Olcay Coşkun) Yıl: 2023-4 Sayı: 118 Dünya çapındaki yüzlerce pulda matematiğin ve tarihinin bulunması şaşırtıcıdır. Portorož’daki 8ECM (8’inci Avrupa Matematik...

Matematik Tarihinin, Matematik Öğretimine Yansımaları

Yazarlar: Ali Bülbül, Nazan Sezen Yüksel Yıl: 2023-4 Sayı: 118 Matematiğin icat mı yoksa keşif mi olduğu sorusunun henüz net bir cevabı olmamakla birlikte, matematik hakkında...

Hiyeroglifteki Kesirler Etkinlik Planı

Yazar: Eda Aydemir Kayacan (edaaydemir@gmail.com) Yıl: 2023-1 Sayı: 115 Dünyanın birçok yerinde, kesirler konusu ilköğretim matematik müfredatlarında geniş yer tutmaktadır. Çoğu zaman kullanılan örneklerin günlük hayattan uzak...