Yazar: Cem Tezer (ODTÜ Matematik Bölümü öğretim üyesi)
Yıl: 1995-3
Sayı: 23
Matematik Dünyası okuyucularının yazı ve problemlerini zevkle takip ettiği büyük geometri ustası Hüseyin Demir, birkaç yıldır giriftleşerek seyreden kalp ve damar rahatsızlıkları neticesinde 4 Nisan 1995 Salı günü saat 15:00 civarında vefat etti.
Matematiğin ileri usullere hemen hemen hiç müracaat edilmeksizin yürütülen, bu yüzden de bilhassa akademik “silsile-i meratip” dışındaki matematikçilere cazip gelen bir sahası vardır ki bu mecradaki orijinal araştırmalar 100 yıla yakın bir zamandır American Mathematical Monthly, Mathesis, Mathematics Magazine, Delta, Elemente der Mathematik, Crux Mathematicorum, Mathematical Gazette gibi son derece yüksek vasıflı dergilerde neşredilmektedir. T. Motzkin, J. F. Rigby, P. Erdős. T. Otsuki gibi esasen “ileri” matematikle uğraşmakla beraber bu yönde de kalem denemeleri yapanlar olduğu gibi, mesaisinin tamamını bu sahaya hasrederek devleşen R. Goormaghtigh. V. Thébault, R. Deaux, J. Dou, L. Carlitz, L. Bankoff gibi bütün matematik camiasının alâka ve hayranlığını toplamış isimler de vardır. Hüseyin Demir 1943’ten beri yukarda zikredilen dergilerden ilk dördünde ve ayrıca bir “ileri” matematik dergisi olan Geometriae Dedicata‘da baslan 100’den fazla problemi ve 7 zarif makalesiyle bu genreın dünya çapında simalarından birisi olmuştur.
Türkiye’de ilk iki cumhuriyet nesline Talebe Mecmuast ve Fizik-Kimya-Matematik dergilerindeki yazılarıyla kendini tanıtan Hüseyin Demir, ömrünün son yıllarında Matematik Dünyası‘na yaptığı katkılarla bu derginin hayat kaynağını teşkil etmiştir.
Tercüme ve telif ettiği eserler bilhassa geometri sahasında Türk dilinde yazılmış en seçkin kaynaklar olmak vasfını hâlâ muhafaza etmektedirler. Hüseyin Demir’in kaleminden çıkmış metinler. Türkçe’nin matematik dili olarak ne kadar dakik ve müessir olabileceğinin en güzel delilleridir.
Sessiz ve içine kapanık tabiatı onu asla benmerkezliliğe sürüklememiştir. “Sevmek yetmez, sevdirmek gerekir! Bilmek yetmez, öğretmek gerekir!” sözünü kendine rehber edinmiş, hayatına şekil veren tecessüsünü, matematik faaliyetini ilimden ziyade sanata yakın kılan bedii hassasiyetini daima aşılamaya, yaymaya çalışmıştır.
Bana onunla hayatının son yıllarında meslektaşı, öğrencisi ve mesai arkadaşı olarak yakın münasebet içinde bulunmak, beraberce problemler tanzim etmek, makaleler yazmak zevki ve şerefi nasib oldu. Bu zaman zarfında hayatını incelemeye ve bilhassa yurt dışında basılmış eserlerinin mümkün olduğu kadar eksiksiz bir derlemesini vücuda getirmeye çalıştım.
Hüseyin Demir, günümüzde Bolu’nun Mengen ilçesine bağlı bir bucak merkezi olan Pazarköy’de annesi Şerife ve babası Demircioğulları’ndan İbrahim oğlu Mustafa’nın, ikincisi küçük yaşta ölen dört çocuğundan üçüncüsü olarak 1916 yılında dünyaya geldi. Pazarköy o günlerde, 70 küsur haneli nüfusu hanebaşına birkaç dönüm toprağı ekip biçerek en zarurî ihtiyaçlarını karşılayan ve erkeklerini “gurbetçi” çıkararak ancak geçinebilen fakir bir köydür.
1882 doğumlu Demircioğlu Mustafa da askerliğini bitirdikten sonra bir süre İstanbul’da aşçılık yapar. Köyüne dönüp, evlenip yerleştikten uzun zaman sonra tekrar silah altına alınarak 1917’de Pazarköy’den ayrılır; dönmez, kendisinden haber alınamaz. Bu yaşlı askerin bir muharebede mi şehit düştüğü, bakımsızlıktan, hastalıktan mı öldüğü, yoksa köyüne birkaç saatlik yolda eşkiyaya, azınlık çetelerine kelle vererek binlerce bahtsız Türk askerinin kaderini mi paylaştığı bilinmiyor. Yıllarca kocasının cepheden dönmesini bekleyen Şerife, nihayet 1925’te adetlere uyularak Mustafa’nın kardeşi Mehmet’le evlendirilir; dokuz yaşındaki Hüseyin’i kardeşleriyle beraber akrabalara emanet ederek yeni kocasıyla birlikte İstanbul’a gider.
Bu arada Hüseyin, ilkokulda olağanüstü kabiliyetiyle dikkat çeken bir öğrencidir. İkinci sınıftan dördüncü sınıfa geçirilmiştir. Öğretmenleri Mustafa ve Nafiz Beyler onu “leylî meccanî” yazılmak üzere İstanbul’a gitmeye teşvik ederler. Pazarköy’den Devrek’e yürüyerek, Devrek’ten Zonguldak’a katır sırtında, Zonguldak’tan sabık başkente de tıknefes bir vapur marifetiyle varılır. Hüseyin denizi, treni, vapuru ilk defa görmektedir. Annesi ve üvey babasıyla güzel birkaç hafta geçirir. İlkokulu bitirmeden parasız yatılı yazılamayacağı anlaşılınca köyüne döner.
Köyünde, gelecek vaadeden bir çocuk olarak sevecen bir dikkatin merkezidir. Sükunet ve saadetini zehirleyen tek acı anne hasretidir. Pazar kurulan her gün pazar yerine inerek annesinden haber bekler. Nihayet elinde iki çocukla köye dönen annesini gene pazar yerinde gözyaşlarıyla karşıladığı anı ömrünün sonuna kadar bütün canlılığıyla hatırlamıştır.
İlkokulu bitirince tekrar İstanbul’a gönderilir. Gerede’ye kadar at sırtında, Gerede’den Adapazarı’na bir kamyonunun kasasında, Adapazarı’ndan İstanbul’a da trenle ulaşır. Hüseyin, hâlâ Istanbul’da çalışan üvey babasının yanında kalır; o sırada “Harf İnkılabı” ile ortaya atılan yeni Türk Alfabesi’ni birkaç günde öğrenir. Darüşşafaka giriş imtihanlarında yeni harfleri kullanır. İmtihanı ve müteakip kurayı
Darüşşafaka’da geçirdiği yedi yıl boyunca daha ziyade fen derslerini sever. Ortaokul ikinci sınıfta Salih Zeki’nin Kamus-t Riyaziyat‘ının birinci cildini okur. Pisagor teoremiyle bu kitap vasıtasıyla tanışır. Derhal teoremin yepyeni ve şok zarif bir ispatını verir [3]. O günden itibaren geometri hayatının merkezidir. Pisagor Teoremi’ni 9-nokta çemberi, Simson doğrusu, Ceva ve Menelaus Teoremleri ve geometrinin daha yüzlerce incisi takip eder. Lisede devrin mümtaz matematikçilerinden olan öğretmenleri Hasan Fehmi ve Lütfü Atalık Beylerin hayranlığını kazanır. Hasan Fehmi ve Mehmet Izzet Beyler tarafından çıkarılan o günlerin gözde dergisi Talebe Mecmuası’nda artık sık sık ismine rastlanmaktadır. 1935 yılında Darüşşafaka’dan mezun olur, giriş imtihanlarında büyük başarı kazanarak Yüksek Mühendis Mektebi’ne kabul edilir.
Hüseyin Demir 31 Mart 1936’da Fransa’ya ayak basar. St. Étienne’e yerleşir. Fransızca iyi okuyup yazmakla beraber konuşamamaktadır. Fransızca’sını geliştirmek için dönemin sonuna kadar bir liseye devam eder. Fransa’da mühendislik tahsili için mutad bir hazırlık olan “mathématiques spéciales” derslerine katılır. 1938’te giriş imtihanlarını kazanarak St. Étienne’deki École Superieure de Mine’e kaydolur. Bu yıllarda Hüseyin Demir’in rahat ve mes’ut olduğunu tahmin etmek güç değil. İktisadi buhran içindeki Fransa’da Türk Lirası değerli ve burslar tatmin edicidir. Başarıyla devam ettiği tahsilinin yanısıra şoförlük ehliyeti alır, piyano öğrenmeye çalışır, seyahat eder.
Bugün İkinci Dünya Savaşı olarak bildiğimiz facianın ilk günü sayılabilecek 1 Eylül 1939 tarihinde
Fransa’daki bu zahmetli son birkaç hafta içinde Hüseyin Demir talihsiz Rumen matematikçisi Lalesco’nun
15 Nisan 1940 günü New York’a ayak basan Hüseyin Demir,
Hüseyin Demir’in tahsiline matematik dalında devam edeceği, iyi bir doktora yapacağı ve çok başarılı olacağından kimse şüphe etmemektedir. J. F. Ritt, E. Kasner, E. R. Lorch. P. A. Smith gibi hocaları onu bu yönde coşkunlukla teşvik etmektedirler. Ertesi dönemde Kasner’in yöneteceği bir seminerde Riemann-Roch Teoremi hakkındaki son ve en mühim konuşmanın onun tarafından yapılması kararlaştırılmıştır. American Mathematical Monthly‘de problemleri basılmaktadır. O günlere ait en güzel hatırası büyük (ve eksantrik!) matematikçi P. Erdös’le tanışıp ondan sonraları “Erdős-Mordell Eşitsizliği” olarak şöhret kazanan teoremi öğrenmesidir.
Tam her seyin yolunda gider gibi göründüğü bu günler aslında onun hayatındaki merkezi trajediyi hazırlamaktadır. Hüseyin Demir bursunun uzatılması için müracaat ettiği öğrenci müfettişliğinden “mecburi hizmet”ini yapmak üzere memlekete dönmek talimatını alır. Bu bürokratik darkafalılığın Hüseyin Demir’in sadece kendisine değil. Türkiye’ye verdiği tamiri imkansız zararı okuyucuların takdirine bırakıyorum.
Hüseyin Demir, 1945 yazında hâlâ Alman denizaltılarının tehdidi altındaki okyanusu dev bir müttefik konvoyunu koruyan bir savaş gemisiyle geçerek Türkiye’ye döner. Zonguldak’ın Gelik ilçesi kömür ocaklarına ocak mühendisi olarak tayin edilir.
Cocukları Nafiz (1952), Nefise (1953) ve Nazmi (1955)’nin de doğumlarıyla beraber Hüseyin Demir, lojmanlardaki meslektaş aileleriyle ziyaretleşmeler, küçük potlarla poker ve sakin aile hayatı etrafında olağan bir müreffeh taşra mühendisi hayatına tamamen intibak etmiş gibidir. Halbuki görünüş aldatıcıdır. Bütün boş vaktini matematiğe hasretmektedir.
Orta Doğu Teknik Üniversitesi’nde Fen-Edebiyat Fakültesi dekanı olan Cengiz Uluçay, 1961 yılında Hüseyin Demir’e Matematik Bölümü’nde yardımcı profesörlük teklif eder. Akademik bir ilerleme ümidi bulunmamasına ve büyük maddi fedakarlıklar gerektirmesine rağmen, en nihayet sadece matematikle uğraşmasına fırsat veren bu teklifi Hüseyin Demir seve seve kabul eder. Ankara’ya taşınır; Bahçelievler’de bir ev satın alarak yerleşir. Kurulalı henüz birkaç yıl olan ve günümüzdeki itibarlı mevkiinden daha çok uzak bulunan bu genç üniversitenin, küçük fakat kendisinden büyük hizmetler beklenen bu bölümünde Hüseyin Demir temel analiz ve geometri dersleri verir, ders notları ve ders kitapları yazar, problem ve makale üretimine devam eder. 1968 yılında sadece bir şekil meselesinin halli olmak üzere Ankara Üniversitesi Fen Fakültesi Matematik Bölümü mensuplarından Prof. Dr. Esat Egesoy’un danışmanlığı altında Simplekslere Dair adlı bir tez yazarak matematik doktoru olur. 15 Matematik Bölümü’ne sonradan katılan büyük matematikçimiz Cahit Arf, onun geometrici olarak vasıflarına hayranlık duymuş, hiç olmazsa doçent ünvanı alması için büyük gayret göstermiş, ne yazık ki bir netice alamamıştır. Hüseyin Demir çeyrek asırlık hizmetten sonra 1985 yılında yardımcı doçent ünvanıyla emekli olacaktır.
Emeklilik Hüseyin Demir’in hayatında güzel bir safhaydı. Ders verme mesuliyetinden kurtulmuş, bu satırların yazarıyla gençleştirici bir arkadaşlık ve verimli bir ilmi ortaklık kurmuştu. Kendini tamamen yapmaktan zevk aldığı işlere vermişti. Matematik Dünyası da onun için ayrı bir şevk kaynağıydı. Bu yıllarda, yani yaşı 70’in üzerindeyken, üç makale yazdı ve düzinelerle problem tanzim etti. Tanınmış matematikçilerin, dergi editörlerinin sık sık mektup yazarak fikrine müracaat ettiği bir insandı.
KAYNAKÇA
[1] H. Demir, On the Geometry of
[2] C. W. Dodge, The Extended Erdös-Mordell Inequality, Crux Mathematicorum, 10, 274-281 (1984).
[3] Ö. Özlük, A. Şahin & C. Tezer, Pisagor Teoremi’nin Çeşitli İspatları, Matematik Dünyası, 1, sayı 3, 6-9 (1991).
Not: Bu yazı Matematik Dünyası Dergisi arşivinden siteye eklenmiştir. Yazı ilk olarak derginin 1995 yılı 3. sayısında yer almıştır. Matematik Dünyası arşivi titiz bir çalışma ile çevrim içi platformlarda yeni okuyucularıyla buluşuyor. Bu yazıyı burada okunabilir hale getiren arşiv ekibi üyesi Atahan Haznedar‘a ve tüm gönüllü arşiv ekibimize teşekkür ediyoruz. Yazıyı PDF olarak okumak için PDF arşivine buradan ulaşabilirsiniz.